Canalblog
Editer l'article Suivre ce blog Administration + Créer mon blog
Publicité
Bakis
Derniers commentaires
Newsletter
Bakis
2 juillet 2007

SOKAKLAR SIMDI YANGIN KOKUYOR

İkimizde de alışık olmadığımız bir huzursuzluk gizliydi, durmadan hareket eden adımlarının hangi yöne gideceğini seçemeyen bir kararsızlık sarmıştı bedenini.

Sanki pusulasız bir zamanda bizim olmayan yönler arıyorduk. Kimliksiz düşüncelerin, ad17ı olmayan ve sanki bize ait değilmiş gibi görünen kararların, anlamsız hareketliliklerin, göz göze gelmeme çabalarının sebebi birazdan yitireceğimiz görüntülerimiz miydik?

Tuhaf bir huzursuzluk vardı üzerimizde, sanki birazdan şehri işgal orduları basacaktı, bir toz bulutu yaklaşıyor gibiydi…

Oldukça gürültülü olan bu sokaklarda bugün kalabalıklar lal olmuş, puslu bir hava var, gökyüzü yeryüzüne inecekmiş gibi…

Bilinmezlik…

Sudan sebepler yüzünden birbirimizi kırıyorduk, çok konuşuyorduk ama hiçbir şey bilmiyorduk. Birer birer dağılıyoruz yenilgiye uğramış ordular misali, yere düşenlerimiz kanlar içerisinde kalıyor, sağ kalanlar en çok kızıla kör olup ardına bakmadan koşuyor.  Dönüşü yok bu yolun, ardında kalanların hüznü gömüt kalır içinde…

Yalancı sürtüşmelerin tek bir sebebi vardı, biraz daha fazla beraber olmak, çünkü zaman her geçen gün biraz daha daralıyordu.

Her geçen gün biraz daha silikleşiyordu siluetin, her geçen gün biraz daha atomlarına ayrılıyordun, biraz daha yok oluyordun ellerimin arasından…

Her geçen gün biraz daha itiliyordun yalnızlığın ötesine…

Mevsimini kaybetmiş bir hava var dışarıda…

Mevsimler  küs, göçmen kuşlar dağınık, zaman, asla şimdiki sen olmayan sende anlamsız… Aslolan hava değildi bizdik mevsimimizi arayan.

Oysa simitçi çocuklar , nöbetçi askerlerle sohbet ediyorlardı, havadaki durgunluk biraz olsun gevşiyordu ve o çocukların sayesinde sokaklar kıpırdıyordu…

İnsanların tuhaflığı mıydı yüreğimizi saran, yoksa bizim ayrılık öncesi tedirginliğimiz miydi sokakları dolduran bilemiyorum.

Ama nedeni belirsiz olan bir şey vardı, insanlar birbirlerinin gözlerine bakmaktan ürküyorlardı, bakmaktan çekinen gözlerimiz baktıkları anda lanetliyorlardı. Çocuklar sebep olup sokakları kıpırdatırken biz her bakışla biraz daha lanetleniyorduk…

Saçlarım yangın kokuyor, boynumdaki terler birer boncuk misali akıyor içerime doğru…

Sen hala yürüyorsun ve biraz daha kalabalıklara karışıyorsun, sonunda yalnız kalacağını bile bile yürüyorsun…

En çok kadınlar lanetliyor bu şehirde. Sürekli kaybetme korkusuyla tedirgin soluyorlar havayı, en çok kadınlar bakmaktan çekiniyor bu şehirde…

Ben durmadan yürüyorum lanetli bu insanları ve seni arkamda bırakarak ve hiçbir bakışla karşılaşmaya çalışmadan…

Bir gün önce gördüğüm bir arkadaşımı göremeyecek kadar körüm bugün.

Adımlarımı iki katına çıkararak kalabalıklara karışıyorum, senin gibi sonunda yalnız kalacağımı bile bile yürüyorum …

Nöbetçi askerin hareketsizliği ve yüzünün soğuk çizgilerinin yansıttığı o ciddilik kalabalıkları durgunlaştırırken, simitçi çocukların bir yaz güneşi gibi parlayan gülümsemeleri havayı yumuşatıyordu…

Sen ve ben aynı havayı soluyarak sırt sırta vermiş zıt yönlere doğru hala yürüyoruz. Birazdan dönüp birbirimizi sonsuzluğa gömeceğimiz o düelloda olmayacağım ben.

Oysa yaşam en çok küçük ayrıntıları görenler için bir şeyler ifade ediyordu, çok değil yalnızca duyularımızı hayatın akışına bırakmak yetiyor bize en doğal haliyle gülümseyen güzellikleri görebilmemiz için.

Yaşam küçük ayrıntılarda gizliydi;

yaşam simitçi çocuğun nöbetçi askerin yalnızlığına misafir olmasıydı,

yaşam heyecanlarımızı gizlememekti,

      yaşam ihanetin gölgesi düşmüş gözlere gülmeleri yaymaktı, bakarken gülümsemekti…

Yürüyorsun hala değil mi, ben de yürüyorum.

Bak işte kalabalıkları, o tatlı esintileri, küçük ayrıntıları, lanetli halleriyle küçümseyen gözlerle bakan kadınları, simitçi çocukları, nöbetçi askeri arkamda bırakarak beni bekleyen bir sonraki kalabalığa karışıyorum.

Yürürken gülüyorum, bazen de mırıldanıyorum. Köşe başındaki dilencileri tuhaflığıma güldürüyorum.

Boğucu ve nemli bu kayıp havaya saçlarımın yangın kokusunu bırakıyorum…

Sonunda yalnız kalacağımızı bile bile yürüyoruz…

Üzerimdeki o tuhaf huzursuzluğu biraz attım galiba. Sokaklar şimdi yangın kokuyor…

Ve belki de insanlar yangın kokusu duyduklarını zannederek her biri bir köşeye kaçmıştır.

 

Publicité
Commentaires
Publicité
Archives
Publicité